#ststurkey2019 Türkiye’de Biyotıp ve Teknoloji Alanındaki Gelişmeler, Dönüşümler ve Yeni Düzenlemeler adlı özel oturumumuza bekliyoruz, özetlere buradan ulaşabilirsiniz…

11 Eylül Çarşamba, saat 08:30-10:30, Senato Odası (iTÜ Ayazağa Kampüsü)

Oturum Başkanları: Dr. Melike Şahinol (Orient-Institut Istanbul), Dr. Gülşah Başkavak (Orient-Institut Istanbul)
Tartışmacı: Dr. Emine Öncüler Yayalar (Bilkent Üniversitesi, Bilim, Teknoloji ve Toplum Bölümü)

Türkiye’de Biyotıp ve Teknoloji Alanındaki Gelişmeler, Dönüşümler ve Yeni Düzenlemeler: Biyotıp ve teknoloji alanında hızlı gelişmeler, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sağlık alanında yaşanıyor. Tıp teknolojilerindeki yenilikler, robotik cerrahi, genetik çalışmalar ve hastalıkların keşfi/anlaşılması, yardımcı üreme teknolojileri, adli tıpta teknoloji kullanımının yaygınlaşması, e-sağlık ve öz-takip teknolojilerinin kullanımı gibi pek çok yeni alan açarak hem bireyler hem sağlık endüstrisinde çalışanlar açısından yeni olanaklar ve dönüşümler yaratıyor. Bununla birlikte biyoteknolojideki ilerlemeler, örneğin bireysel tıbba dair sosyo-normatif sorular doğururken aynı zamanda kurumsal dönüşüm ve yeniden düzenleme süreçlerini gündeme getiriyor; tıp alanındaki profesyonel mesleklerin işleyişindeki yeni düzenlemelere ve hasta sorumluluklarındaki değişimlere neden oluyor. Örneğin tıbbın bazı alanlarındaki ve hemşirelikteki vasıfsızlaşma (deskilling) süreçleri ve yine tıp ve de bakım (care) alanlarında otomasyon süreci gözlemlenmekte ve tüm bu değişimler uluslararası alanda da tartışılageldiği gibi Türkiye’de de gündeminde olup, son kertede biyotıp ve teknoloji alanındaki gelişmeler, dönüşümler ve düzenlemeler biyoiktidara da dokunan toplumsal sorunları doğurmaktadır.

STS Turkey 2019 Konferansı’ndaki bu özel oturumun amacı, biyotıp ve teknoloji alanındaki yenilikler neticesinde yaşanan tıpta dönüşümün, uluslararası bağlamda olduğu gibi Türkiye’de de “tıbbın sınırlarının bulanıklaşması”na yol açtığı varsayımına dayanarak, bu teknolojik gelişmelerin Türkiye’de sosyo-kültürel, bireysel ve kurumsal boyutlardaki önemini ve dönüşümlerini tartışmaya açmaktır. Bu nedenle, sosyoloji, STS, medikal antropoloji gibi farklı alanlardaki araştırmaları bir araya getirerek biyotıp ve teknolojiye dair yeni çalışmaları paylaşmak ve yeni tartışmaları gündeme getirilmesi amaçlanmıştır.

Özel oturum için kabul edilen sunum önerilerindeki ilki, “Üç çocuktan az!”: Üremeye Yardımcı Teknolojiler (ÜYT) ve Demografik Süreç başlığı ile Şafak Kılıçtepe’ye aittir. Türkiye’de 1980’lerden beri ÜYT’nin giderek hem kullanımının hem de ulaşılabilirliğinin yaygınlık göstermesi nedeniyle, bireylerin üremeyle ilgili deneyimlerinin nasıl faklı boyutlar kazandığına dair çalışmalar da yaygınlaşmıştır (Goknar 2015; Gürtin 2012; Mutlu 2017).  Global düzeyde Türkiye, ÜYT’nin sıkı bir şekilde devlet düzenlenmesi ve kontrolü altında olması açısından önemli bir konuma sahiptir. Akademik çalışmalar, ÜYT düzenlemelerinin, devletlerin biyopolitikaları ve yönetimsellikle olan ilişkisini açıkça ortaya koymuştur (Foucault 1978; Altiok 2013; Ginsburg and Rapp 1995; Thompson 2005). Diğer bir değişle, devletlerin üreme teknolojilerini düzenleme şekli ile arzu ettikleri makul vatandaşlık arasında doğru bir orantı vardır. Türkiye’deki ÜYT ise heteronormatif patrilineal aile yapısını yeniden üretecek şekilde düzenlenmiştir. Biyotıp, devletin tasarlamış olduğu demografik politikaların hem sürdürebilirliğini sağlayacak hem de tersine çevirebilecek sistemlerden bir tanesidir. Özellikle doktorları içerisine alan sağlık çalışanları, ÜYT yoluyla yönetimselliğin vatandaşlara aktarılmasında anahtar konuma sahiptirler. Hatta, doktorlar, devletle olan organik bağlarından dolayı ‘yönetimselliğin bekçileri’ veya ‘yönetimselliği yönetenler’ olarak da adlandırılabilirler (Kılıçtepe 2018). Bu bağlamda, bireylerin doktorlar, doktorların aldığı üremeye dair kararlarla yapılan müzakereleri, bize hem makro hem de mikro düzeydeki güç ilişkilerinin demografiyi nasıl şekillendirebileceği hakkında bilgi vermektedir. Bu sunum, ÜYT düzenlemelerinin demografik süreci (evlilik ve üreme ile ilgili kararları) nasıl etkilediğine bakmanın, demografi ile ilgili verilerin/istatistiklerin nasıl şekillendiğini anlamak açısından önemli olduğunu tartışmaktadır.

Gül Çorbacıoğlu’na ait ikinci öneri, Tıbbi Görüntülemenin Hekim-Hasta İlişkileri Üzerindeki Etkisi: Ankara’da Çalışan Uzman Hekimlerin Deneyimleri başlığını taşımaktadır. Bu çalışma, tıp teknolojilerinin içinde önemli bir yer tutan tıbbi görüntüleme cihazlarının Türkiye’deki hekim-hasta ilişkileri üzerindeki etkisini inceleyecektir. Hekim ve hastaları arasındaki ilişki, taraflar arasında bilgi ve güç asimetrisi içermesi ve hekimlerin toplumda otorite sahibi olması nedeniyle geleneksel olarak “paternalist” bir nitelik taşımıştır. Fakat son elli yılda meydana gelen bazı toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel gelişmeler, bu ilişkiyi dönüştürmeye, kimi gözlemcilere göre “demokratikleştirmeye” başlamıştır. Bu bağlamda, yirminci yüzılın başından itibaren hızla ilerleyen ve gelişen tıp teknolojileri de bu ilişkinin dönüşmesinde büyük rol oynamaktadır. İlişkinin değişen niteliği, hekimliğin devlet ve toplum tarafından tanınmış olan mesleki bağımsızlığının ve kültürel otoritesinin boyutlarını ve dönüşümünü inceleyen Profesyonel Meslekler Sosyolojisi literatüründe de önemli bir yer tutmaktadır. Literatürün sunduğu çerçeveden yola çıkan bu çalışma, tıbbi görüntüleme cihazlarının hekim-hasta ilişkisini üzerindeki etkisini, hekimlerin deneyimleri üzerinden inceleyecektir. Çalışma, Ankara’da özel ve kamuya ait sağlık kuruluşlarında çalışan farklı branşlardan 25 uzman hekimle yapılan görüşmelere dayanmaktadır.  Görüşmelerden elde edilen veriler, tıbbi görüntülemenin hekim-hasta ilişkisi üzerindeki etkisinin yalnızca teknolojik gelişmelerinin hızına ve doğasına odaklanarak değil, bu teknolojilerin kullanımına dair çeşitli aktörlerin siyasi, ekonomik ve kültürel düzlemlerde gerçekleştirdikleri müdahaleler ve düzenlemelerin ışığında incelenmesi gerektiğini göstermektedir.

Dr. Melike Şahinol ve Dr. Gülşah Başkavak’ın Türkiye’de E-Sağlık ve Öz-Takip Teknolojileri başlığındaki ortak çalışmaları üçüncü bildiri önerisidir. Bilişim ve iletişim teknolojilerinin daha çok kullanılmasıyla gündeme gelen dijital sağlık kavramı ile sağlık sektörünün hemen her aşaması hızla dijitalleşiyor. Bu sayede hastalıkların tanı, tedavi ve tedavi sonrası süreçleri eskiye göre daha hızlı ve doğrudan bir biçimde gerçekleşiyor. Online randevu alma, bireysel sağlık verilerini elektronik ortamda takip edebilme ve sağlık alanındaki bilgilere daha doğru şekilde ulaşma gibi konularda hasta ve hasta yakınları dijital sağlıktan olumlu yönde faydalanıyorlar. Özellikle kronik hastalıkların önlenmesi ve takibinde de dijital sağlık araçlarının, hastalar için sağladığı üstünlükler de göz ardı edilemiyor. Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında başlayan e-sağlık projeleri ile dijitalleşme süreci hızlanmış, sağlık hizmetlerindeki veri akışını standart hale getirme, verimliliği arttırma, paydaşlar arasında veri akışını hızlandırma, elektronik kişisel sağlık kayıtlarının tutulması amaçlanmıştır. Türk sağlık sistemindeki dijitalleşme deneyimine karşın, Türkiye’de e-sağlık bağlamında öz-takip teknolojilerine dair ne sosyolojik ve ne de STS perspektifinden yapılmış araştırma yok denebilir. Sosyo-kültürel bir perspektifi benimseyen bu araştırma, literatürdeki bu açığı kapatma niyetinde olup, Türkiye’de sağlık verisi üreten –ve Türkçede ilk kez “dijital öz-takip” cihazları olarak kavramsallaştırılan- bireysel ölçüm cihazlarının kullanım pratiklerine odaklanmaktadır. Bireylerin sağlıklarına dair, dijital öz-takip cihazları vasıtasıyla gönüllü, sürekli ve kendi kendini kontrol amaçlı olarak topladıkları dijital verilerin, hangi koşullarda toplumsal bir mülkiyete dönüştüğü ve bu verilerin ne tür bireysel ve toplumsal sonuçlara yol açtığı araştırmanın önemli soruları arasında yer almaktadır. Teknoloji-beden ilişkisi bağlamında, öz-takip cihazlarının kronik hastalıklarda ne derece güçlendirmeyi (empowerment) sağladığı veya ne derece engelliliğe (barriers) etki ettiği de tartışılacaktır.

Son olarak, Deniz Bilge Ülker’in Radyo Kuşağının İnternet ile İmtihanı: Türkiye’de Atmış Yaş üstü Kadınların Sağlık Bilgi Kaynağı olarak İnternet Kullanımı Üzerine Bir Araştırma başlıklı bildiri önerisi yer almaktadır. Yirminci yüzyılın ilk yarısından beri döllenme süreci, biyoloji literatüründe şöyle anlatılır: aktif sperm duran ve bekleyen pasif yumurtayı döller. Bu bir cümlelik basit biyoloji bilgisi aslında hâkim bilimsel söylemdeki eril öğeleri aktif/pasif tanımlamasının içinde gizler. Emily Martin’in (1991) dediği gibi, bilim toplumsal önyargılara dayanan bir hikâye yazmıştır ve bu hikâye kadınına toplumda sunulan yeri güçlendirmektedir. Tıbbı bilginin üretilmesinde olduğu gibi, tıbbı teknolojinin kullanılmasında da kadınlar ikincil konuma itilmiş, şifa veren, iyileştirici kadınların modern tıbbın doktorları olmasına izin verilmemiştir. Bugün hastalık ve sağlık tanımları, hastalık nedenlerine ilişkin açıklamalar, tedavi edici yöntemler gibi hastalığın tedavi mekânı da değişmiştir. Hastanelerin başarıları hastaları en kısa zamanda eve göndermekle ölçülür olmuş, tedavi klinikten evlere doğru yönelmiştir. Tıp alanındaki bu dönüşüm, kadınlara ev içinde yeni bir sorumluluğu; hasta bakım işini yüklemiştir. Tüm bu nedenlerden dolayı, bugün tıbbı bilginin teknoloji aracılığıyla meslek dışındakilere (lay people) aktarımında en önemli amaç kadınlara ulaşmaktır. Televizyondaki gündüz kuşağındaki sağlık programlarının, internetteki sağlık içeriklerinin, sosyal medyadaki sağlık konulu profillerin, cep telefonlarındaki sağlıkla ilgili uygulamaların hedef kitlesi kadınlardır. İşte bu çalışma yeni sağlık geliştirme kampanyalarının (health promotion) hedefi olan kadınların sağlık bilgisi edinmede teknolojiyi nasıl kullandıklarını anlamayı amaçlamaktadır. Çalışma, Türkiye’de atmış yaş üstündeki kadınların sağlık bilgisi edinmede, teknoloji kullanımını anlamayı hedeflemektedir. Çalışmanın teorik evreni; Nikolas Rose’un biyopolitika değerlendirmesi ve biyolojik vatandaşlık kavramsallaştırması ile Deborah Lupton’un eleştirel bir perspektifle yürüttüğü sağlık alanında, dijital bilgiye ulaşım ve teknoloji tartışmasına dayanmaktadır. Türkiye’de yaşayan atmış yaşın üzerinde farklı sosyo-ekonomik statüdeki on beş kadınla yapılan sağlık bilgisi ediniminde teknoloji kullanımını anlamaya yönelik derinlemesine mülakatın sonuçları bu teorik eksende analiz edilmektedir.